27 Ağustos 2014 Çarşamba

Ruh Koleksiyoncusu (Rizzoli&Isles #7) - Tess Gerritsen


Mefisto Kulübü'nün ardından hemen Ruh Koleksiyoncusu'nu okumaya başladım.İyi ki de öyle yapmışım.Çünkü bu kitapta(bir kısmında) Mefisto Kulübü'nden tanıdığımız Anthony Sansone  yer alıyor.Aralarını açsaydım büyük ihtimalle kim olduğunu unuturdum! :)

Artık tam teşekküllü bir kitap bloguna dönüştüğüme göre uzuun uzun kitaplardan bahsedebilirim :)

Boston'da bir müzede iki bin yıllık mumya keşfedilir.Yapılan taramalar sonucu mumyanın bacağından bir kurşun çıkar!
Bulunan yeni mumyalarla iş daha da karışır.Peki katil kim ? :)

Kitabı baştan sona büyük bir heyecanla okudum.Mumyalarla ilgili,tarihle ilgili verilen bilgiler beni hiç sıkmadı. (Korkmaya gerek yok,kısa kısa bilgiler!)
Bir Tess kitabı okuduğunuzu hissediyorsunuz,kısacası öyle söyleyeyim ! :)

Orjinal adı : The Keepsake
Sayfa sayısı : 298
Yayınevi : Doğan Kitap
Çeviren : Boğaç Erkan
Tür : Polisiye/Gerilim


22 Ağustos 2014 Cuma

Mefisto Kulübü (Rizzoli&Isles #6) - Tess Gerritsen

Rizzoli&Isles serisini sırasına dikkat ederek okumamıştım daha önce,ama kalan kitapları sırayla okumak istiyorum artık.Bu yüzden Mefisto Kulübü'nden devam ettim.

Mefisto ; cennetten kovulduğu farzedilen yedi şeytandan sadece bir tanesidir.
Yani anlayabileceğiniz gibi,
bu sefer konu Şeytan!

Kitabı "heyecan doruktaydı" olarak tanımlayamam ama merakla okudum.
Ve katile yardım eden kişiden şüphelenmedim değil ! :)

Rizzoli&Isles'ın arkadaşlıkları kitaplardakinin aksine dizide daha sıkı sanki.Yoksa sadece bana mı öyle geliyor ? :)

Sonuç olarak,Tess yazmış,bize de okumak düşer ! :)

Blogdaki diğer Tess kitaplarına ulaşmak isterseniz,tıklayın.


20 Ağustos 2014 Çarşamba

Özlüyoruz !


Geçenlerde kuzenimin çocuğuna (Yaş 5) ufacık bir yalan söylemiştik.(Ne için olduğunu hatırlamıyorum ama muhtemelen  ısrarla istediği bir şeyden vazgeçirmek içindir :) ) Daha sonra söylemeye başladı :
-Siz yalan söylüyorsunuz,ben yalan söylüyorum,herkes yalan söylüyor, diye :))
Ben de ona :
-E peki kim yalan söylemiyor o zaman ? 
dedim.

-Atatürk.Ben okula gidiyorum ya,öğreniyorum hepsini,o yalan söylemez! 
dedi.

Yazarken bile gözlerim doluyor..Keşke herkes bu 5 yaşındaki  çocuğun yarısı kadar olabilse.
Ülkemizde yaşananlar malum.
Ama ben hala çok gururluyum.
Çünkü,seneler geçse de benim önderim,cumhurbaşkanım,başbakanım,aşık olduğum adam hiç değişmedi.

19 Ağustos 2014 Salı

Bitenler ve Çöpe Gidenler #3

Merhaba !
Son bitenler yazımda çer çöpü kullanıp attığım için bu sefer bol bol ürün göreceksiniz :) Daha yakından inceleyelim o zaman:

L'oréal Elseve Dökülme Karşıtı Şampuan :  Bir önceki yazımda bakım kremini görmüştünüz.Açıkçası ben dökülme açısından bir faydasını göremedim.
L'oréal Elseve Nemlendirici Şampuan ve Bakım Kremi: Saçlarımın sadece uçları nemsiz(dipleri yağlı) o yüzden saçlarımın yağlandırmasını hızlandırdı.Nem problemi olanlar kullanabilir.

Elidor Kuru Şampuan: Detaylı yazısını yazmıştım,şurada.Ben çok fazla memnun kalmadım.Her ne kadar yağlı saçlar için olsa da benim saçlarımın yağını çok iyi alamadı.Özellikle son zamanlarda kokusunu hiç sevmemeye başladım.

Johnson's Baby Şampuan : Fırça temizliğinde ve bazen yüzümü yıkarken kullandım.(Cildi yumuşacık yapıyor) Olmazsa olmaz bir ürün değil benim için.

Sebamed Yüz Temizleme Köpüğü : Şurada bahsetmiştim.Dermokozmetik bir ürün olmasına rağmen benim için bir Neutrogena ya da Nivea'yla aynı görevi gördü.Sivilcelere bir etkisini göremedim.Cildimi kurutmaması güzeldi ama çok uygun fiyata yakalamadığım sürece bir daha almam.

L'oréal Cilt Düzgünleştirici Temizleme Jeli :   Hiiç sevmedim bu ürünü.Cildimi çok kuruttu.Yazısı burada.

Nivea Stay Clear Arındırıcı Tonik :  Kokusu çok güzeldi ama etkisi yoktu.Sorunsuz ciltlere tavsiyemdir.

Nivea Sun Güneş Kremi (Yüz) : "Light feeling" demesine rağmen ciltte yağlı bir tabaka oluşturuyordu.Geçen sene kullanmıştık bunu,bozulmuş,içinden sadece "yağ" akıyor.Doğru çöpee.

Gülşah Aseton :   Parmexlerle aynıydı bence,bir daha görürsem alırım.
Allık Fırçası : Kılları mahvolmuş,çöpe gidiyor.
Avon Glimmerstick Eyeliner(siyah): Bunu ablam kullanmıştı.Akma yapıyormuş.
Yves Rocher Lip Balm : Severek kullanmıştım,bitti.Yazısı için..
H&M Makyaj Süngeri : Hiç hijyenik olduğunu düşünmüyorumYapısı da sert.Bir kaç kez kullandım sadece,çöpe gidiyor.


Watsons pamuk :  Sevemedim,kenarlarından çok açılıyor.
Fresh'n Soft Islak Mendil : Gördükçe alıyoruz,güzel.
Maybelline One by One Rimel : Çoğu kişinin aksine sevmiştim ben.Ama son zamanlardaki favorim Falsies'in siyah olanı.Yazısı..
Signal White Now :  Bir işe yaradığını düşünmüyorum.Mavi olmasından dolayı kıyafetleri de boyuyor.
Colgate Optic White: Bence işe yarayan bir ürün.Mükemmel bir beyazlık değil ama az da olsa fark ediyor.

Daha çok sevmediğim ürünler bitmiş bu sefer,idare ediverin :) 
Sizin kullandıklarınız var mı bunlardan ?
Yorumlarınızı bekliyorum!


14 Ağustos 2014 Perşembe

Noodle Deneyimim // Sebze Çeşnili


İlk defa tavuklu noodle yemiştim - daha doğrusu yiyememiştim. Annem hazırlamıştı ve paketin içinden çıkan acıların hepsini de içine kattığı için acı eşiği çok düşük olan ben yiyemedim.Annem yemişti,beğenmemişti.
Geçen de markette dolanırken "1 TL değil mi,alayım bir deneyeyim." dedim. Fazla merak iyi değil..


Arkasında hazırlanışı,içeriği vs. yazıyor.Endonezya'da üretilmiş.

Paketin içinden çıkanlar.Sağdakiler (üstteki) pul biber (alttaki) acılı sos.
 Daha pişirmeden fotoğraftaki haliyle noodle'ı kokladım ve kokusu hiç hoşuma gitmedi.Daha sonra yavaş yavaş korkmaya başladım.


Üstüne sos dökmeden yiyeyim dedim - yiyemedim.Bir çataldan fazlasını yiyemedim.Pul biber ve acı sosla deneyeyim dedim,resmen kavruldum acıdan.
Sonuç : çok çok çok kötü.O verdiğim 1 TL'ye bile acıdım. Bütün noodlelar böyle değildir ama bir daha bu markanınkini ASLA almam.

Siz noodle sever misiniz ?


13 Ağustos 2014 Çarşamba

Şelale'nin Bez Bebeği - Neredesin Şelale ?


Kitaplığımda "Ne okusamm?" diye bakınırken bu 2 kitaplık seriye bulaşmış oldum.
Naşide Gökbudak'ın kitapları hep Türk dizisi kıvamında.Bu da öyleydi.
Yazım dili beni bu kitapta rahatsız etti,basit geldi. Ona rağmen akıcıydı kitap.




Konusu :

 Şelâle...
Hariciyeci Fahrettin Bey'in biricik torunu, Kerim Bey ve Mualla Hanım'ın güzeller güzeli kızı, Fransız Dadı Sara'nın Nar Çiçeği…

Adını asi babaannesinden ve Karadeniz'deki Güzeldere Şelalesi'nden alan bu eşsiz masumiyetin, köşklerde büyük ihtimamlarla büyütülen bu zarif çiçeğin başına neler gelecek? Bir yaşamın içine ne kadar büyük bir aşk ve acı sığabilir?

Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarından, yeni Türkiye Cumhuriyeti'ne, II. Dünya Savaşı'ndan günümüze, bir ailenin mutluluklar, aşklar, ayrılıklar ve hırslarla dolu zengin hikayesi… Küçük bir kız için bez bebeği ne kadar da önemlidir. Ya Şelale'nin bez bebeği?
 

Bu kitaptaki yazım dili daha güzeldi,beni rahatsız eden bir nokta olmadı."Allah'ım bu nasıl hayattt?!" diye isyan edecektim neredeyse.Kızın başına gelmeyen kalmadı :)
Küpe Çiçeği'yle çok benzerlikler vardı..Yazarın kendini tekrarlaması pek hoşuma gitmedi.Hangi kitap daha erken yazılmıştır bilemiyorum ama.
Yine de kendimi hikayeye kaptırdım :)

  Elimde son bir Naşide Gökbudak kitabı kaldı.Onu da bitirince bir ara Naşide Gökbudak kitapları ile ilgili bir yazı yazabilirim,ne dersiniz ? :)



11 Ağustos 2014 Pazartesi

GEZİ | İznik Gölü,Gün Batımı


10 Ağustos çok güzel bir gündü!

 Dayımlar  İznik Gölü'nün oralardan(tarife gelin:) ev alınca,bize de ziyaret etmek düştü :) 

Göl demeye bin şahit ister,göl değil resmen deniz! Bir tarafta mis gibi ağaçlar,bir tarafta benim en sevdiğim şeylerden biri olan su !
Şimdi sizi biraz gezintiye çıkarayım!

Gölün nasıl oluştuğuna dair,oradaki halkın anlattığı hikaye(efsane) şu :

Bir gün bir kadın ile oğlu yolda gidiyorlarmış.Oğlu çok susamış ve ağlamaya başlamış.Derken ak sakallı yaşlı bir adam çıkmış karşılarına.Dertlerini anlatınca adam sopasını yere vurmuş,vurduğu yerden su çıkmış.Kadına "Sakın arkamdan bakma!" demiş ama kadın "Bunu nasıl yaptı ?!" diye meraktan adamın arkasından bakmış.Böylece akan su hiç durmamış..

Ve gölden dolayı 7 köy sular altında kalmış.


Karşıda görünen üstünde bayrak olan yerde "Bayraklı Baba Türbesi" varmış.
Eve gidince merak edip araştırdım.Asıl adı "Abdülvahap Sancaktari Türbesi" imiş.Hikayesi ise İtü Sözlük'ten alıntı olsun :

 "abdülvahap kuşatma sırasında gönlünü genç bir rum kızına kaptırmıştır. kızlar burcunu müdafaa eden sevgilisi her seferinde abdülvahap´a kaleyi alırsan beni de alırsın diye bağırırmış. genç sancaktar sevgilisine kavuşmak için yaptığı hücumda bir düşman oku ile yaralanmış ve başı uçurulmuştur. buna rağmen kılıç sallamaya devam eden sancak bir arkadaşının "bre abdullah başını unuttun" demesi üzerine sancaktari geri dönmüş ve başını koltuğuna alarak yedi adımda bugün yattığı tepeye çıkarak kendini defnetmiştir."
Bazı yerlerde sahil resmen kum !
Biz akşam 9'a kadar sahildeydik-sahil kenarındaydık.Yürüyüş yaptık,çayımızı içtik,güneşi batırdık,balık tuttuk.Su sesinde kitabımı okudum. (ki ennn sevdiğim şeylerden biridir.) Meraklısına,o gün yanımda Naşide Gökbudak'ın Şelale'nin Bez Bebeği isimli kitabını ve Amélie Nothomb'un Kış Yolculuğu'nu götürmüştüm.Kış Yolculuğu bitmişti ama fotoğraf çekmek için götürmüştüm,Şelale'nin B.B. 'ne de yolda başlamıştım.(Instagram'da fotoğraf paylaşmıştım,hesabım için tıkk.)O da bitti,bundan sonraki yazı o olur muhtemelen.
Özellikle dalından meyve yemek çook güzel bir şey.Nar yemedik ama erik ve inciri dalından yedik,yıkamadan,güvenerek.Çok güzel bir his!
Farklı yerlerdeki gün batımlarını görmeye bayılıyorum ! Deneyimlemek ise kat kat daha güzel bir his.İşte güneş İznik Gölü'nün üzerinden böyle batıyor :)

"Yolun sonunda her daim ışık vardır" deyip,iyimserlikle bitirelim mi bu yazıyı ? :)

Kış Yolculuğu - Amélie Nothomb


Yazarın Kıran Kırana isimli kitabını çok severek okumuştum,biliyorsunuz.Ona güvenerek 5 TL kampanyasından Kış Yolculuğu'nu alıvermiştim.Canım İroşum da "Yazın oku,içini serinletsin! :) " deyince okumaya başladım :) İyi ki de öyle yapmışım,çerezlik bir kitaptı.

Dili yine akıcıydı ama ben bu kitabın ana fikrini anlayamadım! Tam olarak ne anlatmak istedi anlayamadım!
Ya ben de bir problem var ya da kitabın sorunu :) Anlaşamadık biz yani!

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez


Kitabı az önce bitirdim ve hemen yazmaya bilgisayarımın başına geçtim!
Merak ettiğim bir kitaptı ama bir türlü sıra gelmemişti,ta ki arkadaşımdan hediye gelene kadar.
Melekler ve Şeytanlar'ı okurken sıkılınca ince bir kitap olduğu için gözümü buna diktim.Siz benim gibi yapmayın :) Çünkü az sayfa olmasına rağmen bir çırpıda okuyabileceğiniz bir kitap değil,sindire sindire okumalısınız.Mesela bu 107 sayfalık bir kitap olduğu halde okumak 3 günümü aldı.
İspanyol isimlerine hiç aşina değilim,o yüzden isimleri sık sık karıştırdım.Yer yer sıkıldım da,yalan yok.Ama son 20-30 sayfasına gelince,cinayetin sebebini öğrenince anladım neden bu kadar ünlü olduğunu.
Bence kitabın ana fikri  (Kitapta da geçen bir cümledir.) :
Bana bir önyargı verin,dünyayı yerinden oynatayım.


Not : Kozmetik yazıları bir süredir yok farkındaysanız.Fotoğrafları çekmiştim,hepsi hazırdı ancak diğer bilgisayarda kaldı.Bilgisayarım da 1 aydır bozuk.Tamire gönderdim.Gelince kozmetik yazıları da devam edecek :)

7 Ağustos 2014 Perşembe

Her Melek Korkunçtur - Susanna Tamaro


İsmi-kapağı ilgimi çekince,bir de Tamaro olunca alıvermiştim bu kitabı.
Kitap,Tamaro'nun çocukluğunu ve gençliğinin bir kısmını anlatıyor.Zor bir çocukluk geçirmiş Tamaro.Babası hiç yanında olmamış,annesi ise ardı ardına başarısız evlilikler yapmış.

Çocukluğum güllük gülistanlık değildi ama çok da kötü olduğunu söyleyemeyeceğim.Benim mutsuzluğum,duygusal bir çocuk olmamdan dolayı bir çok şeye ağlayıp kendi başıma yarattığım bir mutsuzluktu çoğu zaman.
Sevgili Yolda'nın dediği gibi ; kendimden bir şeyler bulsaydım,daha çok sevebilirdim.
Kitabın yarısından sonrasını daha çok sevdim,bolca altını çizdim.Eğer Susanna Tamaro'yu seviyorsanız,yaşamını da öğrenmeniz gerekir bence :) Çünkü buralara hiç de kolay gelmemiş!

Altı Çizilenler:

Ağlıyordum;çünkü kapaktaki güler yüze ve sevgiye kanmıştım ve hayallerden uyanmak kötüydü.Ağlıyordum çünkü zihnim,onu dolduran sorular yüzünden patlamak üzereydi ve başvurabileceğim hiç kimsem yoktu.İçine gömüldüğüm o ıstıraplı yalnızlık kuyusu yüzünden ağlıyordum. sf:22

Kaderin,daimi olarak arzularımızı ve hayallerimizi gözetlediğini,onun dönemeçlerinin bizim dönemeçlerimizle aynı olmadığını,iki dönemeç arasında bizim iyiliğimizin olasılıkla onun en son düşüncesi olduğunu ... sf:134

Nefret,insanların içinde büyük gedikler oyar. sf:162

İnsan dünyasında gerçekten adalet var mıydı ? Buna yanıt verebilmek için hayata ilişkin bir bilgi kırıntısı bile yeterdi.O terazi ikiyüzlü bir uydurmacaydı.Yeryüzü adaletinin insanlarla ilgisi son derece sınırlıydı;adalet sarayları,belgeler,avukatlar ve yargıçlar bu gerçeği örtbas etmek için sahnelenen basit bir farstan başka bir şey değildi.İşte orada toplaşan insanları gücendiren ve yaralayan buydu. sf:182


Blogdaki diğer Susanna Tamaro kitapları :


6 Ağustos 2014 Çarşamba

MİM | The Book Sacrifice

  

Canım Gizemciim,namı diğer Leopar Delisi beni mimlemiş.Teşekkür ediyorum tekrardan! Zaten bloglarda cevapları okuyor,çok eğleniyor,kendi kafamda kendi cevaplarımı kuruyordum,cevaplaması biraz güç :)

Senaryo 1: Kitapçıda kitap seçtiğinizi düşünün,bir anda bir zombi saldırısıyla karşılaşıyorsunuz ! Etrafınız ordan oraya koşuşan insanlarla dolu,karşılık verebileceğiniz bir silahınız ya da sığınabileceğiniz bir yer yok.Tam o sırada kitapçının sahibi bir duyuruda bulunuyor. Bu zombilerin tek zayıf noktası herkesin bayıldığı ama sizin nefret ettiğiniz bir kitap. O yüzden size bunu yaşatan bir kitabı seçmeniz gerek !

Nefret etmek demeyelim de,Kayıp Gül'ü hiçbir zaman sevemedim ! Yazarın dili bana çok zorlama geldi.Sanki "bestseller" olması için yazılmış.

Senaryo 2: Bir kuaföre gittiniz ve saçınızı yaptırdınız. Blendax reklamındaki abladan bile güzel ,hacimli saçlarınız var. Derken deli gibi bir yağmur bastırıyor, şiddetleniyor,şiddetleniyor ! Kendinizi korumak için hangi ''devam kitabını'' feda ederdiniz ?


Elit.Beni Seç'i çok sevmiştim ama Elit'i kesinlikle sevemedim.Bütün karakterler o kadar değişmişti ki ! 

 Senaryo 3: Edebiyat dersinde hocanız klasiklerin ne kadar önemli olduğundan,dünyayı nasıl değiştirdiğinden bahsediyor. Ama siz bu konuşmaya katlanamıyorsunuz ve hayatınızda okuduğunzu en tiksinç klasiği hocanızın kafasına fırlatıp,gururla bunun nedenlerini açıklıyorsunuz.

Eylül-Mehmet Rauf.Zaten en sıkıcı klasiklerden birisi sayılıyor sanırım.Başlayıp bir türlü devamını getiremediğim kitaplardan.

 Senaryo 4 : Küresel ısınmanın dünyanın anasını ağlattığı bir dünya düşünün.İnanılmaz sıcak ya da inanılmaz soğuk hava koşullarıyla yaşıyorsunuz. Eskimo ceketinizi giyip ısınmak için gayret ediyorsunuz. Isınmak için hangi kitabınızı yakardınız ?

Kitaplarımı yakamaam! :) Ama buna cevap olarak Aşk'ı verebilirim.Elif Şafak'ı bir türlü sevemedim ben.İskender de olabilir!


Benim mimlediklerim ise:


ve yapmak isteyen herkes :)

4 Ağustos 2014 Pazartesi

En Çok İzlenen Filmler #3

Bu filmleri uzun zaman önce izlemiştim ama yazılar arka arkaya gelmesin istedim.Bu zamana kaldı :)

Filmin en sevdiğim yanı : olayların çok iyi bağlanmasıydı! Efsaneler bir arada..Sevdim bu filmi.

IMDB puanı : 9


14 Nisan 1995
1994 - ABD
GerilimSuç
168 Dak.

Listeye bunu da eklemeyi unutmuşum.
Hint filmlerinden hep kaçardım çok uzunlar diye.Ama bunu dert etmeye hiiç gerek yokmuş.Nasıl geçti o dakikalar anlamadım.Çok çok sevdim.E o zamannn..
Aal izz well .. :))

IMDB puanı : 8,5


 

09 Kasım 2009
2009 - Hindistan
DramKomediRomantik
170 Dak.

 
 

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Bayıldım Bu Kapaklara #6

Ara verdiğim bu seriye devam :)

Tamamı Kemal Sayar kitapları olacak.Hiç okuma fırsatım olmadı kitaplarını ama kapaklarına bayılıyorum!




Şu an Bursa'da şakır şakır yağmur yağıyor! Sıcakların üstüne ne de güzel gitti,serinledik :)

1 Ağustos 2014 Cuma

GEZİ | Uludağ,Teleferik,Zirve

Bu bayram çook yorucu geçti :) Bayramın 1.günü bayramlaşmalar yapıldı,2.günü "Artık ayağımız suya değsin." diyerek 1,5 saatlik uzaklıktaki Erdek'e gittik.3.günü ise piknik yapmak istedik.Ve tercihimizi Uludağ'dan yana kullandık.
Uludağ'ın bir çok bölümü var.Kirazlıyayla,Sarıalan.. gibi.Biz pikniğimizi Sarıalan'da yaptık.İyi ki erken gelmişiz,daha sonra çok kalabalık oldu ve insanlar dip dibe oturmaya başladılar.Bizim ise geniş bir alanımız,masamız vardı:)

Saat 5 gibi ise "Gelmişken zirveye de gidelim!" deyip Oteller Bölgesi'ne ilerledik.
Sarıalan'da hava 17 derece civarıydı,zirvede ise daha da düşmüştür.Bursa'da yaklaşık 35 derece iken Uludağ'da üşüyorsunuz.

Sezonu olmadığı için pek fazla şey yoktu.Yalnız teleferikler çalışıyor.Bizim tercih ettiğimiz buydu:
Virgülünü unutmuşlar herhalde ? :)


Oteller Bölgesi



Teleferikten manzara :) Dönüş.
Ben yükseklikten çok korkarım.Burda bile korktum :) Dönüş daha fenaydı!
Zirve'den Uludağ..Ve en sevdiğim fotoğraf!

Türk'ten çok Arap vardı Uludağ'da.Bursa Arapların gözdesi :)


Yaz-kış gelinesi bir yer.
Daha kaç şehir var ki zaten hem dağı hem denizi olan ? :)


Bunlar da İlginizi Çekebilir

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...